ÇAVUŞOĞLU’YLA ARKADAŞ OLUNUR MU?

Bu yazı, kalemini hep cesaretle ve zarafetle kullanan sevgili dostum Özkan Tokmak’a, bir dost bakışıyla yazılmıştır.
Kalemi güçlü dostum Özkan Tokmak, Denizli Aktüel’de öyle bir yazı kaleme aldı ki… Bülent Nuri Çavuşoğlu’nu överken siyasetin değil, insan ilişkilerinin içinde dolaştı. Ama bir dostun övdüğüne bir başka dostun ‘bir bakalım’ demesi de gerekir bazen.
Geçtiğimiz günlerde kalemi kuvvetli kadim dostum Özkan Tokmak, Denizli Aktüel’de bir yazı kaleme aldı:
“Ezberleri Bozan Bülent Nuri Çavuşoğlu… Kimdir Bu Adam?”
Okudum. Başından sonuna kadar. Hatta bazı yerleri iki kere… Çünkü merak ettim: Gerçekten ezber mi bozulmuş, yoksa övgüyle yazı arasındaki sınırlar mı silinmiş?
Yazının sonunda dayanamadım, Özkan’a sordum:
“Peki Nuri Çavuşoğlu’ndan iyi arkadaş olur mu?”
Cevabı netti:
“Evet, böyle kişileri severim.”
Dürüst bir cevap. Samimi. Ama bana da bir soru düşmez mi?
Peki ben sever miyim?
Bir insanı sevmek için onun dürüst olması yeterli mi? Halkla iç içe olması, kent lokantaları açması, kitap etkinliğine katılması?
Yoksa biraz da “bu yaptıkları neden yapılıyor” sorusunu sormak mı gerek?
Ben kent lokantasına gittiğinde fotoğraf çektirmeyen siyasetçiyi severim.
Açtığı tiyatro etkinliğinde arka sıralarda sessizce oturanı…
Yardım dağıtırken adını afişe etmeyen, destek verdiği ailelerin kapısını göstermeyen yöneticiyi…
Çavuşoğlu tüm bunları yapıyor mu, yapmıyor mu, tartışılır.
Ama kesin olan bir şey var:
Özkan Tokmak onu çok sevmiş.
Ben hâlâ karar aşamasındayım.
Siyasette "duygusallık" iyi bir insan olmayı mı gösterir, yoksa sadece stratejik bir iletişim mi?
Kimi zaman sesini yükseltmek, kimi zaman kürsüde gözyaşı dökmek halkla bütünleşmek midir, yoksa iyi oynanmış bir sahne mi?
Belki de soruyu şöyle sormak gerek:
Bir adamı sevmek için onun iyi bir yönetici olması mı gerekir, yoksa iyi bir dost gibi görünmesi mi?
Özkan sormuş, cevaplamış:
“Ben severim.”
Ben de düşünüyorum.
Belki severim. Belki sevmem.
Ama şunu biliyorum:
Bu şehirde "çok sevilen" olmak kolay.
Ama "gerçekten iyi yönetici" olmak, işte o zor.
Tabii sevgili dostum Özkan bu yazıyı kaleme alırken Çavuşoğlu’nun sadece günümüz pozisyonunu değil, geçmişten gelen tavır ve davranışlarını da değerlendiriyor.
Özkan, Çavuşoğlu ile pek çok kişi gibi önceden gelen ufacık temasını avantaja çevirmeye çalışmayan, karakterli bir adam.
Çavuşoğlu henüz il başkanı bile değilken ne kadar samimi olduklarına kendi gözleriyle tanık olmuş biri olarak, gönlünden geçenleri yazıya dökmüş.
Bu da çok kıymetli.
Ama güçlü kalemlerin taşıdığı sorumluluk da biraz daha fazla olur.
Bazen övgüyü yazmak kadar, eleştiriyi de söyleyebilmek gerekir.
Çünkü dostluk sadece birlikte gülmekle değil, usulca eleştirebilmeyle de büyür.
Ve sevgili Özkan, senin satırlarında bir insanı sevmenin ne kadar güzel ve zarif bir şey olduğunu bir kez daha hatırladım.
Ben hâlâ izliyorum, düşünüyorum. Belki de bir gün, senin kadar gönülden “Ben severim” diyebilirim. Ama o güne kadar, dostça şüphemi ve saygılı mesafemi koruyacağım.