GAZETECİNİN LAGRANGE NOKTASI

Hayat, tıpkı uzay boşluğu gibi, sürekli bir çekim ve itim mücadelesi. Her birimiz, kendi yörüngesinde dönen birer gezegen gibiyiz. Kendi hayallerimiz, kendi hedeflerimiz, kendi varlığımız… Ama bir noktada, yörüngemiz başka yörüngelerle kesişiyor. Bazen bir iş ilişkisi, bazen bir dostluk, bazen de bir aşk…

İşte tam da bu kesişim noktalarında, o meşhur Lagrange noktası devreye giriyor. Hani şu, iki dev kütlenin çekim kuvvetlerinin birbirini dengelediği, huzurlu bir nokta. Ne Güneş’e savrulursun ne de gezegenine doğru düşersin. Sadece o dengede, kendi yörüngende kalırsın.

Bir gazeteci için Lagrange noktası, mesleğinin kalbidir. Bir yandan iktidarın veya bürokrasinin çekim kuvveti vardır. Onlarla iyi ilişkiler kurmak, bilgiye erişmek, haberin kaynağında olmak istersin. Onlar da seni kendi yörüngelerine çekmek isterler: "Bizden ol, bizim yaptıklarımızı öne çıkar." Eğer bu çekime fazla kapılırsan, yörüngeni kaybeder, sadece bir propaganda aygıtı olursun.

Diğer yanda ise, kamuoyunun, yani gerçeğin çekim kuvveti vardır. Halkın sesi olmak, doğruları söylemek, sorgulamak istersin. Eğer bu çekime fazla kapılırsan, tüm iletişim kanallarını kapatır, kimseyle konuşamaz hale gelirsin.

İşte o ideal gazeteci, tam da bu iki kütle arasında Lagrange noktasını bulmuş kişidir. Ne bürokratın yörüngesine girer, ne de gerçeklikten savrulur. O, her iki kütleyle de iletişimde kalır ama kendi bağımsız yörüngesini asla terk etmez. Bu denge, onun en büyük gücüdür.

Hayat, bu denge sanatında ustalaşmaktan ibaret. Bazen mesleki ilişkilerde, bazen de en yakınımızdaki insanlarla olan bağlarımızda o ideal noktayı bulmak için mücadele ederiz. Ama bir kez o dengeyi yakaladığımızda, ne bir gezegene savruluruz ne de yalnız birer yıldıza dönüşürüz. Sadece kendi yörüngemizde, huzur içinde, birlikte yolculuk ederiz.

Diğer Yazılar