Hakikat Avcısının Mirası
Ankara'nın o puslu Ocak sabahında, bir bombanın gürültüsüyle yüreğimize çöken o kara bulutların üzerinden tam 32 yıl geçti. 24 Ocak 1993... Uğur Mumcu, gerçeğin peşinde koşarken, karanlık güçlerin hedefi oldu ve aramızdan alçakça koparıldı. Oysa o, sadece bir gazeteci değildi; o, toplumun vicdanı, haksızlığın karşısında dimdik duran bir kalem, aydınlığın yılmaz savunucusuydu.
Uğur Mumcu'yu anlamak, onu sadece gazetecilik kimliğiyle sınırlandırmamakla mümkün. O, bir aydındı. Toplumun her kesiminden insanın dertleriyle dertlenen, onların sorunlarına çözüm arayan, ülkesinin geleceği için kafa yoran bir düşünürdü. Yazıları, sadece haberlerden ibaret değildi; o, kalemiyle toplumsal yaraları deşerken, aynı zamanda umut aşılamaya, farkındalık yaratmaya çalışıyordu.
Mumcu'nun cesaretini anlamak için, o dönemin Türkiye'sine bakmak yeterli. Çeşitli güç odaklarının, karanlık ilişkilerin kol gezdiği, suskunluğun altın değerinde olduğu bir dönemde, o, gerçeği haykırmaktan çekinmedi. "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz" diyen Mumcu, okurlarını düşünmeye ve sorgulamaya davet ediyordu. İşte tam da bu yüzden, rahatsız ediciydi.
Bugün, Uğur Mumcu'nun mirası bizim için daha da önemli. Çünkü dezenformasyonun, yalan haberin, manipülasyonun kol gezdiği bir çağda yaşıyoruz. Gerçeklerin çarpıtıldığı, algıların yönetildiği bu ortamda, Mumcu'nun ilkeleri bizlere yol gösteriyor. O'nun gazetecilik anlayışı, bizlere doğruyu, dürüstü ve cesareti hatırlatıyor.
Uğur Mumcu'yu anmak, sadece O'nu rahmetle yad etmek değildir. O'nun izinden gitmek, aydınlanma meşalesini taşımak, gerçeği savunmaktan asla vazgeçmemektir. O'nun söylediklerini unutmamak, yazdıklarını okumak, düşüncelerini tartışmak, en önemlisi de uygulamaktır.
Uğur Mumcu ölmedi. O, yazılarıyla, kitaplarıyla, düşünceleriyle aramızda. Ve her gerçek söylendiğinde, her haksızlığa karşı çıkıldığında, her karanlık köşeye ışık tutulduğunda, Uğur Mumcu yaşıyor olacak.
Diğer Yazılar