KİM YALAN SÖYLÜYOR?

Geçtiğimiz hafta, AK Parti Denizli İl Başkanı Muhammed Subaşıoğlu'nun emlak vergisi konusunda ortaya attığı "Kafalarına göre artış yapmışlar. Emlak vergileri 40 kata kadar arttı." iddiası, kentin siyasi gündemini hareketlendirdi. Subaşıoğlu'nun iddiasına CHP İl Başkanı Ali Osman Horzum basın toplantısıyla cevap verdi, böyle bir artışın olmadığını söyledi. Subaşıoğlu'ndan da yanıt gecikmedi. "Bekleyin, belgelerle konuşacağım." dedi. 

Bundan aylar önce, henüz adı dahi geçmiyorken Muhammed Subaşıoğlu'nun AK Parti İl Başkanı yapılması gerektiğini, Denizli'de yaşayan halkın daha iyi hizmet alabilmesi için kentin etkili muhalefete ihtiyaç duyduğunu yazmıştım. Nitekim Subaşıoğlu il başkanı oldu ve hepimizin gördüğü gibi gerçekten de kentin siyasi atmosferi değişti. Ama sanki siyasi tansiyon hızla yükselirken nezaket ve siyasi etik de bir kenara bırakılıyor gibi. 

Emlak vergisi konusuna geri dönelim ve konuyu biraz daha derinlemesine yazalım.

Emlak vergisi meselesi öyle sıradan bir tartışma değil. Çünkü işin ucu doğrudan vatandaşa dokunuyor. Subaşıoğlu’nun iddiasına göre, bazı mahallelerde vergiye esas değerlerde 20, 30, hatta 40 kat artış yapılmış. Bu da haliyle ev sahiplerinin önümüzdeki yıl ciddi miktarda vergi ödemesi anlamına geliyor.

Subaşıoğlu bu artışları “korkunç” olarak nitelendiriyor ve belediyelerin, yasal sınırları aşarak kendi kafalarına göre değer belirlediğini öne sürüyor. Hatta vatandaşlara çağrı yaparak bu artışlara itiraz etmelerini istedi, örnek dilekçe bile paylaştı. 

CHP İl Başkanı Ali Osman Horzum’un yaptığı açıklamalar, sadece bir savunma değil, aynı zamanda detaylı bir süreci ortaya koyma çabasıydı. Horzum’a göre, emlak vergisinde belirleyici olan belediyeler değil, dört yılda bir toplanan ve içinde defterdarlıktan tapu müdürlüğüne, ticaret odasından mahalle muhtarına kadar pek çok kurumun temsil edildiği Takdir Komisyonlarıydı.

Horzum, “Bu işin içinde sadece belediye yok, herkesin imzası var. Öyle ‘belediye kendi kafasına göre yaptı’ demekle olmuyor bu işler.” diyerek Subaşıoğlu’nun iddialarını doğrudan reddetti. Dahası, tarım arazilerindeki büyük artışların Merkez Komisyon tarafından yapıldığını ve bu artışların CHP’li belediyelere yıkılamayacağını söyledi.

Konuşmasındaki sert ton dikkat çekiciydi. “Kusura bakmayın, burası çadır cumhuriyeti değil.” diyerek Subaşıoğlu’na yüklendi. Özellikle “30 kat artış” iddiasına karşılık, “Hayalde de yok, düşte de yok böyle bir şey.” diyerek açıkça meydan okudu.

Ama en çok tartışılan cümlesi, “Bir deli kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz. Şu anda Denizli o taşla uğraşıyor.” benzetmesi oldu. 

CHP cephesinden gelen sert açıklamaların ardından AK Parti İl Başkanı Muhammet Subaşıoğlu da sessiz kalmadı. Horzum’un basın toplantısından hemen sonra sosyal medya üzerinden bir paylaşım yaparak “Seni çok fena kandırmışlar” dedi ve CHP’li İl Başkanı’nın yanlış bilgilendirildiğini ima etti.

Subaşıoğlu’nun mesajı bununla da sınırlı kalmadı. Pamukkale Belediye Başkanı Ali Rıza Ertemur ile Merkezefendi Belediye Başkanı Şeniz Doğan’ı da etiketleyerek “Hazırlanın. Belgelerle konuşacağım. Bakalım utanacak mısınız? Vatandaşlarımıza yalan söylemekten vazgeçecek misiniz?” ifadelerini kullandı. Böylece sadece Horzum’a değil, doğrudan ilçe belediye başkanlarına da çağrıda bulunmuş oldu.

Burada durup düşünmek gerekiyor: Gerçekten 40 kata varan bir artış var mı? Yoksa, bu iddia üzerinden kamuoyu neden bu kadar meşgul ediliyor?

Şimdi herkesin sorduğu o soruya gelelim: Kim yalan söylüyor?

Aslında mesele sadece kimin doğruyu söylediğinden ibaret değil. Sorulması gereken asıl soru şu: Bu kadar sert bir dil, bu kadar kişiselleşmiş bir tartışma, Denizli halkının hangi sorununu çözüyor?

Elbette emlak vergileri önemli. İnsanlar geçim derdindeyken, vergilere gelecek yüksek artışlar hepimizi etkiler. Ama ortada bir yanlış varsa, bu yanlışın belgelerle ortaya konması gerekir. Siyasetçinin görevi de zaten budur. Nezaketi elden bırakmadan, belgelerle konuşmak.

Ancak tartışma giderek başka bir yere savruluyor. Basın toplantılarında kullanılan ifadeler, sosyal medya paylaşımlarındaki üslup, karşılıklı küçümsemeler... Sanki vergiyi değil de birbirini hedef alan iki rakip izliyoruz.

Denizli, bugüne kadar siyasette görece nezih bir dilin korunduğu şehirlerden biri oldu. Farklı görüşlerin aynı masada oturabildiği, eleştirinin hakaretle karıştırılmadığı bir şehir. Bu özellik kolay kazanılmadı, kolay da kaybedilmemeli.

O yüzden bu yazıyı bir tarafı haklı çıkarmak için değil, herkesin kendine şu soruyu sorması için yazıyorum: “Bu tartışmanın sonunda ne kazandık?” Cevap aslında koca bir hiç. Ne vatandaş rahatlıyor, ne sorun çözülüyor.

Denizli’nin siyasetçileri, bu kentin kültürüne, olgunluğuna yakışır şekilde davranmalı. Belgelerle konuşulmalı, ama hakaretlerle değil. Kimin yalan söylediğinden çok, kimin dürüstçe çözüm aradığına bakalım.

Diğer Yazılar