LEX MAIESTATIS

Bilenleriniz vardır; 2022 yılında Mary Efes’e Yolculuk adında yazdığım kitap yayımlandı. Uzun uğraşlar ve derin araştırmalar sürecinde en çok ilgimi çeken konu ise Roma tarihi oldu. Gerek anayasası gerekse uygulamaları ile günümüz modern yasalarının bir çoğunun temeli atılmış olsa da karanlık uygulamalar da hayli fazlaydı.
Roma tarihi denince çoğumuzun aklına, genel tabir olsa da Sezar gelir. Ama tarihle biraz ilgilenenler deli imparator Caligula’da takılıp kalırlar. Bu deli imparatorun yaptığı akıl almaz uygulamalar antik dünya tarihine adeta damga vurmuştur. Sevdiği atını senatör yapması, senatörleri arenada kölelerle savaştırması, rekor vergiler, kendine tanrı denilmesini zorunlu hale getirmesi ve daha neler neler… Hatta koca Roma ordusunu Denizler Tanrısı Poseidon’a karşı savaştırmış, askerler denize yüz binlerce ok atmış ve sahildeki deniz kabuklarını da savaş ganimeti olarak saraya götürmüştü.
Ama konumuz o da değil. Bu yazımda anlatmak istediğim Caligula’nın babası, Romayı M.S. 14’ten 37’ye kadar yöneten ve çıkardığı vatana ihanet yasası ile (lex maiestatis) Roma’yı yozlaştıran imparator Tiberius.
Bizim Ağustos ayımıza da adını veren İmparator Augustus’un evlatlık oğlu olan Tiberius M.S. 14’te tahta oturduğunda ilk iş olarak, M.Ö. 48’de Julius Caesar tarafından hayata geçirilen ve düşmana yardım edenler için çıkartılan lex maiestatis (vatana ihanet) yasasının kapsamını genişletti. Amacı siyasi muhalefeti bastırmaktı ve bunu da hızla başardı. Zamanla yasa imparatora karşı en küçük eleştirileri ve davranışları bile kapsayacak şekilde genişletildi. Bu dönemde, imparatorun heykellerine saygısızlık, imparatorun adını küçümseyici şekilde kullanmak gibi eylemler bile vatana ihanet olarak değerlendirilmeye başlandı.
Bu genişleme, Roma'da "delatores" olarak bilinen muhbirlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu kişiler, başkalarını maiestas yasasını ihlal etmekle suçlayarak kişisel çıkar elde etmeye çalıştılar. Sonuç olarak, birçok kişi haksız yere suçlandı ve cezalandırıldı. Örneğin, tarihçi Cremutius Cordus, yazılarında Brutus ve Cassius'u övdüğü için maiestas suçlamasıyla karşı karşıya kaldı ve intihar etmek zorunda bırakıldı.
Tiberius'un maiestas yasasını bu şekilde genişletmesi, Roma toplumunda bir korku atmosferi yarattı ve ifade özgürlüğünü kısıtladı. Bu uygulamalar, Tiberius'un yönetiminin baskıcı ve otoriter olarak anılmasına neden oldu.
Bu anlattığım vatana ihanet yasasının siyasi baskı aracı olarak tarihteki ilk kullanımı oldu. Sonrası mı? Elbette tarihteki pek çok lider bu kullanışlı uygulamayı hayata geçirmekten geri durmadı.
Örneğin Nazi Almanyası’nda çıkartılan Treachery Act (1934) resmi adıyla "Devlet ve Parti Üzerine Haince Saldırılarla Mücadele ve Parti Üniformalarının Korunması Yasası", devletin ve Nazı Partisi'nin itibarını zedeleyen her türlü sözü veya eylemi cezalandırdı. Bu yasa, özgür konuşma hakkını kısıtladı ve rejim karşıtı eleştirileri ağır cezalara tabi tuttu.. Örneğin, Sophie Scholl ve White Rose grubu, anti-Nazi broşürler dağıttıkları için idam edildi. People's Court (Halk Mahkemesi), siyasi davalara baktı ve genellikle adil olmayan yargılamalarla binlerce ölüm cezası verildi. Araştırmalarım, bu dönemde yaklaşık 2.600 ölüm cezası verildiğini gösteriyor.
Sovyet Rusyası’nda çıkartılan Article 58 yasaları da benzer işlevleri gördü. Sovyet Rusya'da, Article 58, RSFSR Ceza Kanunu'nun bir maddesi olarak, karşı-devrimci faaliyetleri cezalandırmak için kullanıldı. Bu yasa, casusluktan anti-Sovyet ajitasyona kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyordu. Özellikle Stalin döneminde (1924-1953) Büyük Temizlik (1936-1938) sırasında, bu madde altında yaklaşık 1,5 milyon kişi tutuklanmış ve 700.000 kişi idam edilmişti.
Görüldüğü gibi ortaya çıkışı farklı cümlelerle süslense de neden son derece açık, otoriteyi korumak ve muhalifleri korkutarak bastırmak.
Demokrasinin çıkışının üstünden geçen 2 bin yılın ardından insanlık olarak ancak bu noktaya kadar gelebilmiş olmamız hem üzücü hem de düşündürücü. Bu konuda, teknolojide olduğu kadar büyük adımlar atamıyor olmamızın bence temel nedeni de insan olmak. Hırslarımız, kaygılarımız, korkularımız, egolarımız bu demokrasi ve adalet sürecinin önündeki en büyük engel. O nedenle, biz görür müyüz bilemiyorum ama bence insanlık yakın bir tarihte kişisel menfaaten ari yapay zeka ile yönetilecek ve yargılanacak.
Diğer Yazılar