PİMİ ÇEKİLMİŞ BOMBA FİLİSTİN-İSRAİL
Tüm dünya Filistin'in İsrail'e yaptığı saldırıyı ve devamını konuşuyor. Filistin deyince gözümüzün önüne her ne kadar İsrail askerlerine taş atan ve sonrasında orantısız güce maruz kalan esmer zayıf gençler gelse de konu tabi ki bu kadar basit değil. Bu yazımda İsrail ve Filistin arasında yaşananları tarafsız bir şekilde, tarihsel bilgiler ışığında, en kısa haliyle anlatmaya çalışacağım.
Birçoğumuzun zihninde, İsrail-Filistin sorununun kökenleri sadece birkaç on yıl öncesine dayanıyor gibi bir algı var. Ancak bu sorunun kökenleri, aslında çok daha derinlere, tarihin karanlık sayfalarına uzanıyor.
Birinci Dünya Savaşı'nın bitiminde, Filistin topraklarında yaşayan Yahudilerin oranı sadece yüzde 10'du. Ancak bu oran, kısa süre içerisinde büyük bir değişiklik gösterdi. 1880'li yıllardan itibaren Filistin'e yönelik Yahudi göçleri artmaya başladı. Bu göçlerin arkasında sadece politik veya ekonomik nedenler değil, aynı zamanda dini bir boyut da bulunuyordu. Yahudiler için Filistin'e göç etmek, kutsal topraklara dönüş anlamına geliyordu. Bu göç dalgaları "Aliyah" olarak adlandırıldı ve beş ayrı döneme ayrıldı. Bu göçlerle birlikte, on binlerce Yahudi, Filistin topraklarına yerleşti.
Ancak bu göçler, sadece demografik bir değişiklikle sınırlı kalmadı. Göç eden Yahudiler, İsrail devletinin kuruluşunu hızlandırmak adına terör örgütleri kurarak, Filistinlilere karşı şiddet eylemlerine başladı. Bu süreçte, hem Yahudi hem de Arap toplulukları arasında çok sayıda ölüm ve yaralanma meydana geldi.
Arap-İsrail Savaşı'nın sonucunda 14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti kuruldu. Kuruluşunun ardından, Filistinliler zorunlu göçe tabi tutuldu. Bu göç dalgasıyla birlikte, Filistin topraklarından yüz binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Altı Gün Savaşı olarak da anılan 1967 Savaşı, Filistinliler için yeni bir travma anı oldu. Bu savaşın ardından, İsrail yeni topraklar işgal etti ve Filistinlilere ait olan topraklar üzerinde yeni Yahudi yerleşim yerleri inşa edildi. Bu süreçte, Filistinlilere yönelik şiddet eylemleri de artarak devam etti.
Yakın zamanda ise İsrail, "Dökme Kurşun", "Bulut Sütunu", "Koruyucu Hat" gibi isimler verdiği planlı operasyonlarla çoğunluğu kadın ve çocuk binlerce Filistinli’yi katletti.
Bugün Filistinliler Batı Şeria ve Gazze bölgelerinde ağır şartlar altında yaşam mücadelesi veriyor.
Bence Filistin İsrail konusunun iki ülke açısından değerlendirilmesi gerekiyor. Bir yandan işgaller, askeri güç ve batının desteğiyle topraklarından atılmış Filistinliler, diğer yandan da terör saldırılarının her türlüsüne maruz kalan İsrailliler.
Konunun dini boyuttan değerlendirilmesi bence son derece yanlış. "Müslüman kardeşlerimiz..." diye başlayan destek cümlelerini samimiyetsiz buluyorum. Yıllardır bizim de yakamızdan düşmeyen terör örgütü hangi dine mensup? Ya da dünyayı kana bulayan DAEŞ, Hamas, Hizbullah, El Kaide... Bunların ismini duyunca bile insanın içine bir ürperme geliyor. Durumun dinen değil insani olarak değerlendirilmesi şart. İsrail'in orantısız şiddetini kınarken Filistin'in terör eylemlerini görmezden gelemeyiz. Öte yandan özellikle sosyal medyada "Arap'tan dost olmaz", "Dedeleri satmasaydı" minvalinde yorumlar da okuyorum. Ne olursa olsun masum insanların öldüğü hiçbir girişimi mazur göremeyiz, görmemeliyiz.
Ve tabi en önemlisi de ülkemizin durumu. Türkiye demografik yapısı gereği çok sayıda ortadoğulu halk barındırıyor. Kaçınılmaz şekilde içlerinde özellikle Hamas ve Hizbullah sempatizanları da var. Son yaşanan gelişmeler karşısında hükümetin bu konudaki itidal açıklamalarını son derece yerinde buluyorum. Keza daha önce de defalarca yazdığım gibi Türkiye'nin Ortadoğu bataklığına çekilmesini isteyen çok ülke var. Buna asla izin vermemeliyiz.
Diğer Yazılar