SAYGI MI VİCDAN MI?
Daha iyi bir dünyada yaşamak için siz hangisini seçerdiniz?
Geçenlerde yine sevdiğim bir arkadaşımla dünyayı kurtarmaya çalışırken bu konuyu tartışmaya başladık. "Daha iyi bir dünyada yaşamak için saygı mı öncelikli yoksa vicdan mı?" "İkisi de olmalı" diyerek kolaya kaçanlardan mısınız?
Arkadaşımın düşüncesi;
"Öncelikli "saygı" olmalı. Saygının olduğu heryerde sosyal yaşam düzgün işler. Saygı varsa vicdan olmasa da olur. İnsana, düşünceye, haklara, hayvanlara, doğaya saygı."
Kulağa ne kadar da hoş geliyor. Herkesin saygılı olduğu bir toplum… Hele çalkantılı bir seçim sürecini geride bırakmış gergin vatandaşlar olarak "saygı merkezli bir seçim yaşasak ne güzel olurdu” diye düşünmeden edemiyor insan. Trafikte, kuyrukta, kutlamada, diyalogda, ilişkilerde saygısız insanlardan hepimize gına geldi elbette. O nedenle saygı hepimizin özlemi.
Benim düşüncem ise önceliğin vicdan olması gerektiği. Çünkü bence saygı beraberinde yasaları getirir. Ama vicdan daha çok erdem gerektirir. Vicdan insanın içindeki Tanrıdır.
Bir hakim olduğunuzu düşünün. Karşınızda açlıktan ölmemek için hırsızlık yapan bir çocuk var. Hırsızlığın cezası belli. Ama çocuk ölmemek için çalmış. Yasalara "saygılı" bir devlet memuru olarak gereğini yapmalı ve TCK’nın 142/1’e göre 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası vermelisiniz. Peki ya vicdanen ne karar verirdiniz?
Bir diğer örnek; National Geographic'te çalışan bir kameramansınız ve Afrika'nın savanasında aslan ailesinin belgeselini çekiyorsunuz. Annesi avda olan aslan yavrusu oyun oynarken bataklığa düşüyor. Bataklık onu yavaş yavaş yutuyor. Siz de ondan 10 mt uzakta kamerayla çekiyorsunuz. Bu görüntülerin üstüne muhtemelen şöyle bir seslendirme yapılır; "Minik Çiko'yu acaba annesi gelip kurtaracak mı? Savana'da doğan her 3 aslan yavrusundan 2'si yaşamıyor...." Peki bu durumda "doğal yaşama saygı" diyerek minik yavruyu ölüme mi terk edersiniz yoksa vicdanen, en azından tutunabileceği bir dalı bataklığa mı atarsınız?
Aşağıdaki fotoğrafı yaşı 40'ın üstünde olanlar hatırlayacaktır. Fotoğrafçı Kevin Carter bu fotoğrafı 1993 yılında Sudan’da çekti. Fotoğrafta, yaklaşık 800 metre ilerideki Birleşmiş Milletler kampına ulaşmaya çalışırken bitkin düşmüş bir çocuk ve onun başında, onun ölmesini bekleyen bir akbaba görülüyor. Fotoğraf kısa bir süre içinde New York Times'ta yayınlandı ve tüm dünyada büyük yankı uyandırdı.
Fotoğrafın ardından haliyle çocuğun akıbeti merak edildi. Carter fotoğrafı çektikten sonra akbabanın kaçtığını kendisinin de oradan uzaklaştığını açıkladı. Çünkü hastalık riskine karşı yardım görevlisi olmayanların insanlara dokunması yasaktı. Carter karara “saygı” duymuş ve çocuğa yardım etmeden oradan uzaklaşmıştı. Peki siz olsanız ne yapardınız?
Bu fotoğraf 1994 yılında Carte’a Pulitzer Ödülü’nü kazandırdı. Fakat fotoğraf sonrası aldığı tepkiler nedeniyle ağır depresyona giren Carter aynı yıl içine egzoz gazı verdiği kamyonetinin içinde walkman dinleyerek intihar etti.
Sonuç olarak bana göre saygı yasaları, vicdan ise hoşgörü ve merhameti getirir.
Benim köşem olduğu için kendi iddiamı olabildiğince detaylı yazdım. Umarım sevgili arkadaşım da bir köşe yazısıyla kendi düşüncelerini yazar.
Diğer Yazılar