SEÇİLMİŞLER HİZMETKAR, PATRON İSE HALKTIR

Belediye çalışanları, belediye başkanının çalışanı değil mesai arkadaşıdır. Belediye başkanı, belediye çalışanlarının patronu değil amiridir. Keza belediye başkanlığı bir meslek bile değildir. Benzer durum milletvekilleri ve hatta bakanlar için de geçerlidir. Yani seçilmişlerin yapması gereken, oturdukları koltuğun gereği görevlerini yapmaları ve süreleri dolunca yeni gelene devretmeleri gerekir. Bu koltukta oturanlar kendilerini patron zannetmemelidir.

Ancak ne yazık ki, koltuğa oturan birçok seçilmiş, kendini bir anda "patron" gibi görmeye başlar. Sanki o makam onlara sınırsız bir yetki vermişçesine, astığı astık kestiği kestik bir tavır sergilerler. Oysa demokrasinin özü, seçilmişlerin halkın hizmetinde olmasıdır. Onlar halkın temsilcileri, halkın efendileri değil, hizmetkarlarıdır. Belediye başkanından milletvekiline, bakandan yerel yöneticiye kadar herkes, bu bilinçle hareket etmek zorundadır.

Seçilmişlerin kendilerini patron sanmaları, demokrasinin ruhuna aykırıdır. Demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesi demektir ve bu sistemde seçilmişler, halkın emanetini taşıyan geçici yöneticilerdir. Ancak koltuğun cazibesine kapılanlar, bu emaneti unutup kendilerini halkın üzerinde bir yere konumlandırır. Bu yanılgı, sadece görevlerini yapmalarını zorlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda halkla aralarına kalın bir duvar örer.

Mesela, bir belediye başkanı düşünelim. Göreve gelirken halka hizmet sözü verir, belediye çalışanlarıyla omuz omuza çalışacağını söyler. Ama koltuğa oturduktan sonra, kendini belediyenin "sahibi" gibi görmeye başlar. Çalışanlarına baskı yapar, haklarını göz ardı eder, belediyeyi adeta kendi çiftliği gibi yönetir. Oysa belediye çalışanları, onun emrinde çalışan sıradan elemanlar değil, kamu hizmetini yerine getiren mesai arkadaşlarıdır. Belediye başkanı, onlara adil davranmak, haklarını korumak ve motivasyonlarını yüksek tutmakla yükümlüdür.

Aynı durum milletvekilleri için de geçerlidir. Seçim zamanı meydanlarda halkın arasında dolaşan, onların dertlerini dinleyen milletvekilleri, seçildikten sonra birden bire ulaşılmaz hale gelir. Ankara’da koltuğuna oturur, halkın sesini meclise taşımak yerine makamın getirdiği ayrıcalıkların tadını çıkarmaya başlar. Kendini "patron" gibi gören bir milletvekili, asli görevini unutur: O, halkın temsilcisi olarak, halkın sorunlarına çözüm bulmakla yükümlüdür. Ama ne yazık ki, koltuk çoğu zaman bu bilinci gölgeler.

Sonuç olarak, seçilmişlerin kendilerini patron zannetmeleri, demokrasinin önündeki en büyük engellerden biridir. Belediye başkanları, milletvekilleri ya da bakanlar, görev süreleri boyunca halka hizmet etmekle yükümlüdürler. Koltuğa yapışıp kalmak, gücü kişisel çıkarlar için kullanmak ya da çalışanlara baskı uygulamak, bu görev bilincinden uzaklaşmaktır. Oysa gerçek patron halktır. Seçilmişler, halkın emanetini taşıyan geçici yöneticilerdir ve bu emanete ihanet etmemelidirler.

Bu nedenle, seçilmişlerin, makamın geçici olduğunu ve asıl gücün halkta olduğunu her zaman hatırlamaları gerekir. Koltuk, bir hizmet aracıdır; ne bir saltanat tahtı ne de bir patron koltuğudur. Ancak bu bilinçle hareket edilirse, demokrasi gerçek anlamda işler ve halkın refahı sağlanabilir. Unutmayalım ki, seçilmişler halkın hizmetkarıdır; patronu değil.

Diğer Yazılar