TARİHİ KALEİÇİ VE FASON KENTİ DENİZLİ

Geçen gün, kadim dostum ve Denizliyeniolay'ın haber sorumlusu tecrübeli gazeteci Selami Aydın ile Kaleiçi Çarşısı'na gittik. Laf aramızda Selami'nin balık avlama tutkusu dost meclisinde dillere destandır. Olta malzemelerini aldık ve kısa bir mola için oturduk.
Kaleiçi hakkında yıllara sari yüzlerce haber yapmış gazeteciler olarak da konu döndü dolaştı Kaleiçi'nin şu an yaşadığı sıkıntılara geldi. Kimi Kaleiçi Çarşısı esnafının yıllar boyunca müşterileri yorması ve çarşının düzenlemesindeki hatalar gibi konuları değerlendirmeye başladık.
İzmir'de yaşadığım yaklaşık 10 yıl boyunca gezmekten ve alışveriş yapmaktan hiç sıkılmadığım Kemeraltı Çarşısı ile kıyasladığımızda aslında Kaleiçi'nde yapılan hatalar kendini açıkça gösterdi.
Kemeraltı'nda İzmir'in hiçbir yerinde bulamayacağınız ürünleri bulabilir, adetten sayılan pazarlığınızı adabıyla yapabilir, en önemlisi de sokak lezzetlerinin her türlüsüne ulaşabilirsiniz. Her sokağı, hemen her dükkanı birbirinden farklı, tarihi dokuyla iç içe geçmiş, kalabalık ama huzurlu bir mekan tarihi Kemeraltı Çarşısı. Tabi özellikle Konak çıkışında burnunuza dolan deniz kokusunu da unutmamak gerek. Yerli turistlerin bir tura ihtiyaç duymaksızın kaybola kaybola gezdiği, Kızlarağası'nda kumda kahve içebilmek için çarşıyı 3 defa tavaf ettiği, ayaklarına kara sular inene kadar dur durak bilmediği Kemeraltı…
Kaleiçi'ne baktığımızda ise nizam adına birbirinin aynı şekle sokulan dükkanlar, neredeyse aynı sokaklar ve en acısı da denk getirdiği müşteriyi amiyane tabirle öpen esnaf. Tarihi Laodikyalılara kadar uzanan kalenin içine kurulan çarşımız aslında başlı başına bir tarihi eser ama o tarihten birkaç kale duvarı dışında eser kalmamış. Selçuklu ödenimde de vardı, Osmanlı'da da...
Siz hiç dediniz mi bilmiyorum ama şehir dışından gelen onca misafirimin hiçbirine "gel seni Kaleiçi'ne götüreyim" demedim, diyemedim. İzmir'de ise ben demeden kendileri gitmek isterdi misafirlerim. Zaten şu anda gitseniz hafta sonu olmasına rağmen Kaleiçi sokaklarında 5-10 kişiden fazlasını göremezsiniz.
Kaleme aldığım her 4-5 yazımdan birinde mutlaka Denizli'nin turizmine vurgu yapıyorum. Kentimizin kurtuluşunun ne sanayide ne de tarımda, esasen turizmde olduğunu savunuyorum. Ama maalesef ki her geçen gün turizmden ve kaynaklarımızın cazibesinden uzaklaşıyoruz. Yani şu anda artık "bir komisyon kurulmalı, el ele verilmeli, kentin odaları başta olmak üzere herkes elini taşın altına sokmalı" gibi yıllardır söylenen ve söylendiği gibi unutulan sözler sarf etmek bile içimden gelmiyor. Ne hükümeti, ne belediyesi ne de sivil toplum kuruluşu... Kimsenin umurunda değil. O koltuklarda oturanların ileride "keşke" diyeceğini bile sanmıyorum.
Kendi adıma tarihe bir kez daha not düşeyim; "Denizli yönünü turizme dönmedikçe fason kenti olmaktan kurtulamaz."
Hepinize iyi hafta sonu dilerim...
Diğer Yazılar