ÖNCELİK ENFLASYONLA MÜCADELE OLMALI
Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekilliği seçimlerini geride bıraktık. Halkımız bir tercih yaptı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 yıl daha ülkemizi yönetmesi yönünde karar verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve oluşturacağı kabineyi özellikle ekonomi alanında bekleyen önemli gündemler var.
Son günlerde hangi sektörden olursa olsun, iş çevreleriyle yaptığımız görüşmelerde en çok karşılaştığımız soru ve yorumlardan bir tanesi buydu. Ekonomi yönetimine gerçekten güçlü isimlerin, güven verici isimlerin gelmesiydi. Bunun ötesinde sorunlu ve türbülans ihtimalinin yüksek olduğu bir dönemden geçeceğiz.
Özellikle ekonomi yönetimine uzman, tecrübeli kişilerin gelmesi, sadece iş dünyasına değil, bana kalırsa tüm dünyayı heyecanlandıracak bir gelişme olur. Son günlerde Mehmet Şimşek’in ismi oldukça fazla geçiyor. Yine birkaç dönem üst üste Ekonomi Bakanlığı yapan Nihat Zeybekci, Naci Ağbal, Lütfi Elvan gibi konusunda uzman, piyasalar tarafından kabul görmüş, saygı görmüş isimlerin tekrar ekonomi yönetimine gelmesi, başta algı olmak üzere beklentileri karşılayacağı gibi umutları da tekrar yukarı yönlü taşıyacaktır.
İş dünyasının beklentileri neler?
Seçim öncesi EYT ve maaşların yükseltilmesi bazı seçim politikaları uygulandı. Aslında bunları anlayışla karşılıyoruz ama bunlarında bir maliyetinin olacağı kesin. Her ne kadar kamu bütçemiz çok güçlü de olsa, bazı alanlarda acı reçete içeceğiz. Bu anlamda iş dünyası ile yakın iletişim ve temas önem taşıyor. Enflasyonla mücadele, döviz kurunun tekrar rekabetçi hale gelmesi, özellikle sanayicinin ve ihracatçının finansmana erişimin kolaylaştırılıp, maliyetin aşağı indirilmesi ve dünyaya verilecek güven ile birlikte olumlu, rasyonel mesajlarla birlikte CDS primlerimizin aşağıya gelmesi, iş dünyamızın yakın zamanda en büyük beklentileri.
Fiyat istikrarı ve enflasyonla mücadele
Başta Merkez Bankamız olmak üzere bütün ekonomi yönetiminin öncelikli hedeflerinden bir tanesi, fiyat istikrarı ve enflasyonla mücadele. Bu anlamda faizlerin düşük tutulması aynı zamanda kurun üzerindeki baskı da bir süreden beri izlenen politika. Ancak bu politikanın bir takım yansımaları da hepimizin dikkatinden kaçmıyor değil. Örneğin bir süreden beri ihracatımız kan kaybediyor. Bunun önemli sebeplerinden bir tanesi de rekabetçi kurdan uzaklaşmış olmamız. Gerçekten de Türkiye’nin önüne baktığımızda çok büyük potansiyeli var. Genç nüfusa sahip, 3 tarafı denizlerle çevrili. Dünyanın en hareketli limanlarına sabiniz. Yüzlerce üniversitemiz var. Televizyondan otomobile, hemen hemen her şeyi üretiyoruz. Aynı zamanda 4 mevsimin yaşandığı bir tarım cennetiyiz. Aslına bakarsanız dünyanın güvenle yatırımını kaydırabileceği sıcak ve soğuk paranın gelebileceği bir üs konumundayız. Yeter ki öngörülebilir ve şeffaf politikalar izleyebilelim. Çıkışımız da ihracattan geliyor ve ihracattan geçiyor. Hakikaten cari açığın kapanması için kontrol edilebilir bir ithalata ve artan bir ihracata ihtiyacımız var.
Rekabetçi kur
Denizli bölgesinde ev tekstili çok yoğun. İhracatta yüzde 35’lerin üzerindeki düşüş hepimizi üzdü. Çok şükür mayıs ayı itibarıyla bir toparlanma var. Kurlardaki artışı izlediğimizde –ki bekleniyordu- bu şekilde yüzde yarımlık yüzde 1’lik yukarı yönlü seyir eğer devam ederse, dünyayla daha rekabet eder hale gelebiliriz. Piyasalarda 25 lira civarında beklenti de var. İhracatımızdaki artış, özellikle Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında rekor seviyede kapanmasını çok arzu ediyoruz. Sanıyorum bu konuda rekabetçi kur da bize çok önemli destek verecek. 25 TL civarında bir dolar kuru, hepimizi çok rahatlatacaktır diye düşünüyorum. Yılsonu için bir şey söylemek zor ama ortalama kur, 22-23 olarak tekrar revize edilebilir. Açıkçası bu bize nefes aldırır.
Diğer Yazılar