TEKSTİL SEKTÖRÜ YENİ YILA NASIL GİRİYOR?

Denizli tekstil sektörünün durumu ile ilgili yazıma kaldığımız noktadan devam ediyorum. Bir süre önce Pamukkale Üniversitesi’ndeydim. Teknokent’te bir takım toplantılara katıldım. Bana; ‘Tekstil sektörü çok ciddi kan kaybediyor. Taleple ilgili beklenti çok düşük. Dolayısıyla kapasite kullanım oranı daha da düşebilir. Bu da ciddi bir gelir kaybına ve ihracatta düşüş anlamına geliyor. Fakat, üniversiteye başvuran Ar-Ge proje sayısı 160’ı geçerek tarihteki rekorunu kırdı’ dediler.

Zor şartlar kendi içerisinde bir takım çözümleri de beraberinde getiriyor. Firmalarımızın tamamı arayış içerisinde. Teknolojilerini yükseltmekle, kendilerini yenilemek ya da hikaye oluşturmakla ilgili ciddi projeler var. Bunların başında da sürdürülebilir olma, döngüsel ekonomi ve geri dönüşüm gibi başlıklar, ilk sıralarda yer alıyor.

TEKSTİLDE GERİ DÖNÜŞÜMLE İLGİLİ CİDDİ ÇALIŞMALAR VAR

Pamuk, çok kıymetli ve değerli bir hammadde.  Özellikle Ege Bölgesi’nin ‘Beyaz İncisi’ ama çok kısıtlı. Dünya nüfusu çok hızlı artıyor, yağmur azalıyor. Pamuk, çok su tüketen bir hammadde ve bizim tarım alanlarına duyduğumuz ihtiyaç da fazla. Bu da insan yapımı elyafa ihtiyaç demek.  Şu anda hem ülkemizde hem de özellikle İskandinav ülkelerinde artık atık tekstil ya da atık ürünler kullanılarak hem döngüsel ekonomiye katkıda bulunmak hem de hammaddede olası krizlerin şimdiden önüne geçip B ve C planlarını hazırlamak için insan yapımı elyaf çalışmaları var.  Delinen, yırtılan ya da modası geçen üzerinizdeki herhangi bir tekstil ürününü, kazağa dönüştürüp blucine, blucini dönüştürüp havluya, havluyu dönüştürüp tişört haline getirmemiz mümkün olacak. Şu anda bu mümkün ama mekanik yöntemlerle mümkün. Benim bahsettiğim içine hiç polyester ilave etmeden, yeterli kaliteye ulaşıp uzun elyaf boyuyla çok kaliteli tekstil ürünleri yapabiliyor hale geleceğiz.

 ASYA İLE REKABET NERDEYSE İMKANSIZ

Pakistan, Hindistan, Kamboçya, Vietnam gibi ülkelerle enerji ve işgücüne dayalı rekabet imkansız. Bu makas geçen yıl yüzde 20 idi. Ondan önceki yıl yüzde 15, şimdi yüzde 40’ı geçti. Hatta yüzde 50’yi aşan ürünler de var. Sebebi pandemide kapalı kaldılar. Şu anda kapasite boşlukları var. Ayrıca talep çok az. Onlardaki ölçek ekonomisi bizlerden daha farklı, çok büyük tesisler var. O yüzden ciddi fiyat kırıyorlar. Pakistan özelinde ise develüasyon beklentisi çok fazla. Şu anda sıfır marjla bir ürün satsalar, onu üretip 60-90 gün vade ile nakde çevirdiklerinde yüzde 25-30 gibi bir paraları develüe olabiliyor. Bunun avantajını kullanmak istiyorlar. O yüzden fiyat farkımız çok arttı.

FİNANSMAN MALİYETİ ÇOK YÜKSEK

Sıkı para politikalarına beraber olarak; bireysel tüketim, konut, otomobil kredilerindeki daralmalar, talebi daraltıp enflasyonun önüne geçmekle ilgiliydi. Sıkı para politikası ve artan faiz, bizim de finansman maliyetimizi çok artırdı. Kaynakların da sınırlı olması sebebiyle biz, yaz aylarının ortalarında başlayan ve düne kadar devam eden bir finansa erişim sorunu da yaşadık. Hem Merkez Bankası limitlerimiz güncellendi hem reeskont kredilerindeki faiz oranları güncellendi. Önceden ödeyeceğimiz faiz peşin alındığı zaman maliyetler yüzde 45’lere geliyordu. Önce bu düzeltildi. Şimdi de yavaş yavaş özellikle Türkiye İhracatçılar Meclisimizin 10’un üzerinde banka ile yaptığı anlaşma ile birlikte ihracatçılar, göreceli olarak yaz ve yaz sonu dönemine göre bir tık daha finansmana erişimleri kolaylaştı. Faizler yüzde 45’lere kadar dayanmıştı. Şimdi yeni uygulamayla beraber Merkez Bankası Politika Faizinin üzerine çıkamaz uygulamasıyla beraber faizler bir miktar geri geldi. ‘Bu faizlerle ne kadar kredi bulunabiliniyor?’ derseniz çok sınırlı. Sayın Bakanımızın ‘Merkez Bankamızın duruşu devam edecek. Yabancı kaynaklarla görüşmelerimiz devam ediyor. Türkiye’ye para akışı artacak. Bu para akışı da doğru yerlerde kullanılacak’ şeklinde bir takım açıklamaları var. Buradan bir ümit besliyoruz.

KAR MARJLARIMIZ DÜŞÜK

Kar marjları o kadar düştü ki bizim bu faizlerle borçlanıp, varlığımızı sürdürmemiz çok mümkün değil. Ancak bu yıl sonu için hedef enflasyon yüzde 65, önümüzdeki yıl 45’tir. Önümüzdeki yılı bile baz aldığımızda biz, ‘Enflasyon kadar sizden bir faiz talep ediyoruz’ argümanıyla karşılaşıyoruz. Kar marjlarımız bunu teyit etmiyor.

ÜCRET ARTIŞLARI DÜŞÜNDÜRÜYOR

Ücret artışlarında beklenen enflasyonun baz alınacağını düşünüyorum. Talihsizliklerimizin bir tanesinin içerisine bir yıl içerisinde iki seçimi koymak gerekiyor. İstesek de istemesek de biz, 2023 yılında seçim ekonomisiyle ilgili bazı faturalar ödedik. Şimdi önümüzde bir seçim daha var. Bu tabiatın adeta bir kuralı. Yine seçime bağlı bir takım politikalar izlenecek. Bu politikalarla ilgili acı reçeteler de seçimden sonra karşımıza çıkacak. Bununla ilgili tabi ki yılbaşında ücret artışı bekleniyor. Bizim, ihracatçılar olarak baktığımız pencere yine kur seviyesi olacak. Kur bazında 350-450 dolar bandında seyreden asgari ücreti biz göğüsleyebiliriz ama sektörümüzde de zaten asgari ücretle çalışanımız hemen hemen hiç yok.

Diğer Yazılar