DENİZLİ’DE BİR ÇAVULDUR TAMGASI VE EGE’NİN BAŞBUĞU DENİZCİ ÇAKA BEY… 

 

Ege ve Akdeniz'de sular ısınırken aklımıza hep ünlü Türk denizcisi Çaka Bey gelir. Eminim ki bu ünlü Türk denizcisinin adını duymayan yoktur. Malazgirt Zaferi'nden birkaç yıl sonra Batı Anadolu'ya gelip kendine bir filo kuran, Bizans'a büyük zorluklar yaşatan bir lider... Şimdi Çaka Bey'in Denizli ile ne alakası var diye düşünebilirsiniz ama daha yazının başındayız, biraz bekleyin.

Türklerle Bizanslılar, genel kanının aksine sürekli savaşan iki toplum değil. Elbette savaşlar da yaşanıyor ama aralarında çok iyi ilişkiler de kuruluyor. Birbirlerine yardım ediyorlar, asker ve gemi alışverişinde bulunuyorlar ve hatta karşılıklı evliliklerle akraba oluyorlar. Hatta belirtmek gerekir ki, Bizans, Hun, Hazar, Kıpçak ve Dokuz Oğuzlarla birlikte birçok yerde Türkleşmiş durumda. En büyük örneği de Malazgirt Ovası'nda saf değiştiren askerler, değil mi? Yani birbirine hiç karışmayan, temas etmeyen, kaynaşmayan iki grup kesinlikle yok ortada.

DENİZLİ’DE BİR ÇAVULDUR TAMGASI VE EGE’NİN BAŞBUĞU DENİZCİ ÇAKA BEY… 

Doğu Roma'da, yani Bizans'ta Oğuz Türkleri Anadolu'ya geldiklerinde çok yoğun bir taht kavgası vardı. 1078 yılında Selçuklular, bu taht kavgalarından birinde taraflar ve Nikephoros Botaniates'ın Türklerin yardımı ile imparator olmasıyla sonuçlandı. Bu sırada, bir iddiaya göre savaşta esir düşerek, bir iddiaya göre daha belirsiz bir şekilde, Konstantinopolis'te Çaka adında bir Türk bulunuyor. Aslında o dönemlerde İstanbul'da çok sayıda Türk vardı ve Çaka Bey de bunlardan biriydi. İmparator Botaniates ve Çaka Bey bir şekilde tanışıyor ve İmparator, Çaka Bey'i özel olarak koruma altına alıyor. Çaka Bey, Yunanca ve Latince'yi mükemmel bir şekilde biliyordu. Taht kavgaları vardı ve 1081'de İmparatorluk tahtına I. Aleksios Komnenos geçti. Yeni imparator Çaka'ya hain gözüyle bakıyordu, çünkü belki de tahtı eski krala geçiren kişi Çaka Bey'di. Çünkü Selçuklular eski kralı desteklemişlerdi. Bu sebeple Çaka Bey'in tüm yetkilerini elinden alıyor. Bu duruma sinirlenen Çaka Bey, İzmir'e geliyor. Bunları nereden öğrendiğimizi sorarsanız, Aleksios Komnenos'un kızı Anna'dan. Anna iyi bir tarih yazarıydı.

DENİZLİ’DE BİR ÇAVULDUR TAMGASI VE EGE’NİN BAŞBUĞU DENİZCİ ÇAKA BEY… Çaka Bey İzmir'e geliyor ve hiç boş durmuyor, hemen Rum gemi ustalarıyla tanışıyor. Burada parantez açayım, Rum demek Yunan demek değil, merak edenler araştırıp öğrenebilirler. Çaka Bey, Rum gemi ustalarıyla çok iyi anlaşıyor ve kendine çok sayıda gemi yaptırıyor. Tabii ki bu gemilere asker lazım. İzmir çevresine yerleşen Türklerden büyük bir ordu kuruyor ve Ege ve Akdeniz'e, bugünlerde moda olan Adalar Denizine açılıyor.

Urla, Foça, Midilli ve Sakız, kısa sürede Çaka Bey'in eline geçiyor. İstanbul'da herkes şaşkın. Üstüne donanma gönderiyorlar ama Çeşme ile Sakız arasındaki Koyun Adaları önlerinde Çaka Bey'in donanması, Bizans donanmasını ağır bir yenilgiye uğratıyor.

 

Çaka Bey, Çanakkale'ye ilerlemiş, yüzünü Batı'ya çevirmiş, boğazları geçip Avrupa'ya doğru yönelme niyetinde. Yani aslında Türkler, Osmanlı'dan çok daha önce Batı'ya genişleme olanağı bulmuş ve Çaka Bey'in önünde kimse gerçek anlamda duramıyor. Çaka Bey, donanması ile Avrupa'ya adım atmaya hazırlanırken, Kılıç Arslan, kendi egemenlik alanında başka bir egemen görmenin büyük rahatsızlığı içinde. Bu esnada Kılıç Arslan'la, elbette kendi toprakları tehdit altında bulunan Doğu Roma İmparatoru Komnenos da görüşmekte.

Anna Komnena’dan öğrendiğimize göre, İmparator Aleksios Komnenos’un Kılıç Arslan’a yazdığı mektubu okuyalım:

"Şanı büyük Sultan Kılıç Arslan!

Biliyorsun ki Sultanlık sana baba mirası olarak geçmiştir. Oysa senin kayın baban Çaka görünüşte Rum devletine karşı silahlanıyor ve kendisine ‘Basileus’ dedirtiyor ama besbelli ki bu bir aldatmacadır. Aslında, öylesine büyük deneyim sahibi bulunan ve son derece bilgili bir kişi olan o, kendisinin Rumlar üzerinde basileusluğa hiçbir hakkının bulunmadığını ve bu kadar büyük bir devletin başına geçmesinin olanaksız olduğunu biliyor. Kurduğu bütün tezgâh sana karşı yönelmiştir. Bu durum karşısında sen ne onu başıboş bırakmalısın ne de cesaretini yitirmelisin; yapman gereken, erkinden yoksun bırakılmamak için uyanık durmaktır. Bana gelince, ben, Tanrının yardımıyla onu Rum ülkesinin sınırlarından kovarım; seni de kendi çıkarın için, ülkelerini ve egemenliğini uyanıklıkla korumaya ve olabilirse barışçı yollardan, o bunu istemezse silahla onu yeniden kendi buyruğuna almaya davet ederim." (Aleksiad, Anna Komnena, Ç.: Bile Umar, İnkılâp Kitabevi, 1996, s. 270) (Not: Basileus, Roma İmparatoru veya Kralı demek.)

 

DENİZLİ’DE BİR ÇAVULDUR TAMGASI VE EGE’NİN BAŞBUĞU DENİZCİ ÇAKA BEY… 

Tabii ki bu mektubun üstüne fitne girmiş bulunuyor. Çaka Bey de doğru tercihi kullanıp damadı ile görüşmeye gidiyor. Ancak neşeli başlayan görüşme maalesef Çaka Bey'in öldürülmesiyle son buluyor.

Bunun sonucunda Çaka Bey’in aldığı İzmir ve çevresi, derhal Türklerin elinden çıkıyor, yeniden Roma sınırlarına dahil oluyor. Türklerin Batı’ya uzanma olasılığı da yaklaşık üç asır öteleniyor. Zarar bununla sınırlı kalmıyor, Fatih'e kadar gerçek bir Türk donanması oluşmasının da önü kesilmiş oluyor çünkü Kılıç Arslan, karada kalmayı ve denizleri, onları zaten asırlardır kullanan Rumlara bırakmayı tercih ediyor.

DENİZLİ’DE BİR ÇAVULDUR TAMGASI VE EGE’NİN BAŞBUĞU DENİZCİ ÇAKA BEY… 

Eğer konunun Denizli ile ne alakası olduğunu sorarsanız, Çaka Bey gemilere asker oluşturmak için Türklerden bir ordu kuruyor ve bu orduda Denizli önemli bir yere sahip. Bunu nereden çıkardığınızı sorarsanız, Çaka Bey, Oğuzların Çavuldur boyuna aitti. Çavuldurların Oğuz Kağan'ın oğlu Gök Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir. Kaşgarlı Mahmut'un "mankışlak" olarak tanımladığı bölgeye Çavuldur boyu, Hazar Denizi kıyısındaki yarım adaya giderek yurt tutmuşlar ve buraya mankışlak adını vermişlerdir. Bir kısmı ise Selçuklular'la birlikte Anadolu'ya gelmiştir. Ünlü Türk denizci Çaka Bey bu boydandır. 1071'de Malazgirt Savaşı'ndan sadece 10 yıl sonra bu Alp, İzmir'i fethetmiş ve neredeyse Ege Denizini Türk Gölü haline getirmiştir.

Kim bilir, belki bu tamgayı, Bizans sarayından kaçınca, batıdaki Türkleri tekrar bir araya getirirken kullanmıştır. Ve belki de, Ege'nin dalgalarını, Akdeniz'in rüzgarını ve daha batıya gitmeye çalışırken kendisini bekleyen maceraları ve sonunda gerçekleşen vahşi ölümü anlatırken, bu tamgayı bir sembol olarak kullanmıştır. Çavuldur tamgasını taşıyan Çaka Bey'in bu hikayesi, Denizli'nin de bir parçasıdır. Çünkü tarih bize sadece geçmişimizi değil, kim olduğumuzu da anlatır. Her ne kadar Çaka Bey Anadolu'da, Ege ve Akdeniz kıyılarında tanınmış olsa da, aslında Çavuldur tamgası ile birlikte Denizli'nin de bir parçası olmuştur.

Diğer Yazılar