ATALARIMIZ 2 MİLYON YIL BOYUNCA ETÇİLMİŞ

Tel Aviv ve Minho Üniversitelerinden araştırmacılar, atalarımızın yaklaşık 2 milyon yıl boyunca büyük ölçüde etçil bir diyetle beslendiğini ortaya koydu. Bu beslenme alışkanlığı, modern tarıma geçişle son buldu.

 

Tel Aviv Üniversitesi ve Portekiz’deki Minho Üniversitesi’nden antropologlar, insanlık tarihine ışık tutacak yeni bir araştırmaya imza attı. Araştırmaya göre, Homo sapiens ve diğer hominid türleri, Paleolitik dönemde büyük oranda etçil bir beslenme düzenine sahipti. Özellikle Pleistosen döneminde, mamutlar, mastodonlar ve dev tembel hayvanlar gibi büyük hayvanlar, insanların temel besin kaynaklarını oluşturuyordu.

Araştırmacılar, bu dönemin modern avcı-toplayıcı toplumlarla kıyaslanmasının yanıltıcı olabileceğini belirtti. Çünkü o dönemde insanların karşı karşıya olduğu çevresel ve ekolojik koşullar, günümüzden oldukça farklıydı.

FİZİKSEL VE GENETİK UYUM

Araştırma, insan vücudunun ve metabolizmasının etçil bir diyete uyum sağladığını gösteriyor. İnsanlar, diğer primatlara kıyasla daha büyük enerji gereksinimlerine sahip. Özellikle beyin gelişimi, yağ ve protein ağırlıklı bir diyetle desteklenmiş. Bununla birlikte, yüksek mide asidi seviyesi ve yağları enerjiye dönüştüren metabolizma sistemi, atalarımızın bu tür bir beslenme düzenine nasıl adapte olduğunu ortaya koyuyor.

Genetik olarak da insanlarda etçil beslenmeye uyum sağlayan değişiklikler tespit edildi. Örneğin, Homo sapiens’te yağ ağırlıklı bir diyeti destekleyen genetik düzenlemeler, şempanzelerde ise şeker ağırlıklı bir diyet için farklılık gösteriyor.

TARIMLA BERABER BİTKİ AĞIRLIKLI DİYETE GEÇİŞ

Yaklaşık 12.000 yıl önce tarımın yayılmasıyla birlikte etçil beslenme yerini bitki ağırlıklı bir diyete bıraktı. Bu değişim, Neolitik Devrim ile beraber insanların yaşam biçimini kökten değiştirdi. Ancak araştırmacılar, geçmişteki beslenme alışkanlıklarının modern diyetler için bir rehber olmadığını vurguluyor. Çevresel ve ekolojik koşulların günümüzle kıyaslanamayacak kadar farklı olduğunu belirtiyorlar.

Bu araştırma, insanlık tarihini anlamanın yanı sıra, evrimsel geçmişimizin çevresel etkilerini değerlendirmek için önemli bir katkı sunuyor. Çalışma, Amerikan Fiziksel Antropoloji Dergisi’nde yayımlandı.