İSLAM AHLAKI(113)
Aşağıdaki yazı (Dürr-ül-muhtâr)dan ve bunun şerhı olan (İbni Âbidîn)den terceme edilmişdir: İlmihâl kitâblarında bildirilmiş olan belli kelimeleri, akllı bir müslimânın belli şeklde okumasına, (Ezân-ı Muhammedî) denir. Ya’nî minâreye çıkıp, arabî kelimeleri ayakda okumak lâzımdır. Başka dillerde tercemelerini okumak, ma’nâsını anlasa bile ezân olmaz. Ezân, beş vakt nemâz vaktlerinin geldiğini bildirmek için okunur. Erkeklerin, mescidin dışında yüksek yere çıkıp okumaları müekked sünnetdir. Kadınların ezân ve ikâmet okumaları mekrûhdur. Kadınların seslerini erkeklere duyurmaları harâmdır. Müezzin efendinin, mescidin dışında yüksekde ve yüksek sesle okuyarak, komşulara duyurması lâzımdır. Fazla bağırması câiz değildir. Ekber derken son harfi cezm ederek durulur veyâ üstün okunarak vasl edilir. Ötre okumaz. Kelimelerin başına veyâ sonuna hareke, harf, med ekleyecek şeklde fazla tegannî ile okumak ve bunu dinlemek halâl olmaz. Salât ve felâh derken yüzünü sağa ve sola çevirmesi sünnetdir. Ayakları ve göğsü kıbleden ayırmaz. Yâhud minârede dönerek okur. İlk minâreyi hazret-i Mu’âviye yapdırmışdır. Resûlullahın mescidi üzerine yüksek birşey yapılmışdı. Bilâl-i Habeşî buraya çıkıp ezân okurdu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Bilâle, parmaklarını kulaklarına koymasını emr eyledi. Arada konuşursa tekrâr okuması lâzımdır. Birkaç kişinin birlikde okumaları câizdir. Bir kısmının okuduğunu diğerleri okumazsa sahîh olmaz. Ezânı oturarak okuması tahrîmen mekrûhdur. Müezzinin sâlih olması, ezânın sünnetlerini ve vaktlerini bilmesi, her gün devâmlı okuması, Allah rızâsı için ücretsiz okuması sünnetdir. Ücret ile okuması da câizdir. Âkil olmamış çocuğun ezânı sahîh olmaz. Çünki bunun sesi kuş ve âlet sesi gibidir. [Bunun için, ezânı, kameti hoparlör ile okumak sahîh olmaz. Fâsıkın ezânına ve imâmın tekbîrlerini nakl etmesine güvenilmez. Bunun okuması mekrûh olur. Müezzinin, ezânı vaktinde okuduğunu, başkalarının da nemâzı vaktinde kıldığını bilmeleri şartdır. Vaktin geldiğinde şübhe ederek nemâza duran kimsenin vaktinde kılmış olduğu sonradan anlaşılsa bile, nemâzı sahîh olmaz. Kâfirin, fâsıkın hâzırlamış olduğu takvîme uyarak kılınan nemâz sahîh olmaz. Dâr-ül-harbde kullanılan takvîmin doğru olduğunu, sâlih ve âlim olduğuna güvendiği bir müslimândan sorup öğrenmek lâzımdır.] Sünnete uygun okunan çeşidli ezânlardan yalnız birincisini işitenlerin işitdiğini söylemeleri ve kendi mescidinin ezânı ise, cemâ’ate gitmeleri lâzımdır. Kur’ân-ı kerîm okuyanların da söylemeleri lâzımdır. Cenâze nemâzı kılanın, hâlâda, yimekde, mescidde olanın, din bilgisi öğretmekde ve öğrenmekde olanın, ezânı tekrâr etmeleri lâzım değildir. Arabî olmıyan ve fazla tegannî ile okunan ezân sünnete uygun değildir. Ezânı işitenin oturuyorsa kalkması, yürüyorsa durması müstehabdır. Yemîn bahsinde nezri anlatırken diyor ki, (Her beldede, her mahallede mescid yapmak, hükûmet üzerine vâcibdir. Beyt-ülmâl parasından yapdırılır. Hükûmet yapdırmazsa, müslimânların yapdırmaları vâcib olur.) [Görülüyor ki islâmiyyete uyarak, her mahallede mescid yapılırsa, her mahallede ezân okunacak, herkes mahallesinin ezânını işitecekdir. Müezzinin çok bağırmasına, ho-parlör kullanmasına lüzûm kalmıyacakdır. Ho-parlör, ezânın sünnetlerinin terk edilmesine sebeb olan bir bid’atdir. Ezân okurken ve nemâz kılarken bu bid’ati kullanmak büyük günâhdır. Bu ibâdetlerin bozulmasına da sebeb olmakdadır. Bunun içindir ki, Diyânet işleri reîsliğinin müşâvere ve dînî eserleri inceleme heyetinin 1.12.1954 târîh ve 737 sayılı karârının onbeşinci maddesinde, (Ho-parlörün mihrâba konulması, sûret-i kat’iyyede memnû’dur. Şâyed imâmın tekbîr ve tesmî’i duyulamayacak derecede cemâ’at kesretli olursa, müezzinlerden biri veyâ dahâ uzakda diğeri de iblâğ vazîfesini görürler) denilmekdedir. Radyoda, teypde ve ho-parlörde okunan Kur’ân-ı kerîmin ve ezânın insan sesi olmadığını, bunları okuyan insanların seslerinin hâsıl etdikleri miknâtis ve elektrik tarafından meydâna getirilen çalgı sesleri olduklarını ve meydâna gelmelerine sebeb olan insan seslerinin kendileri değil iseler de, onlara çok benzedikleri için okuyanların sesleri zan edildiği (El-fıkh-u alel-mezâhib-il-erbe’a)nın secde-i tilâvet bahsinde ve (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbının (tegannî ve müzik) kısmında uzun bildirilmişdir. İslâmiyyetin emr etdiği (Ezân-ı Muhammedî), sâlih müslimânın sesine denir. Borudan çıkan ses ezân değildir. Asrımızın hakîkî din âlimlerinden Elmalılı Hamdi efendi “rahimehullahü teâlâ”, tefsîrinin üçüncü cildi, 2361. ci sahîfesinde diyor ki, (Görülüyor ki bu “istimâ’ ve insât” emrleri kırâete terettüb etdirilmişdir. Kırâet ise bir lisân fi’l-i ihtiyârîsidir ki, âkıl ve nâtık bir insanın ağzından mehâric-i mahsûsaya i’timâd ile çıkan ve kasd-ü fehmine iktirân eden savtı ile yapılır. Ve nitekim, Cibrîlin fi’li bile kırâet değil bir ikra ya’nî kırâet etdirmekdir. Fi’l-i ilâhî de tenzîl ve halk-ı kırâetdir. Binâenaleyh gayr-ı âkılden ve cimâdâtdan sâdır olan savtlara kırâet denilemiyeceği gibi, sadâdan ya’nî savtın aksinden hâsıl olan fi’le de kırâet denilmez.Devamı var.
Diğer Yazılar