KRONİK DÜŞÜK DERECELİ İLTİHAPLANMAYA DİKKAT!

Kronik düşük dereceli iltihaplanma hakkında bilgiler veren Denizli Özel Egekent Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. İhsan Alur, Akdeniz diyeti ile beslenmeyi ve işlenmiş gıdalardan uzak durmayı dikkat çekti.

Denizli Özel Egekent Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. İhsan Alur kronik düşük dereceli iltihaplanmaya dikkat çekti. İltihaplanmanın, insan vücudunda bağışıklık sistemi için gerekli olan, hasarlı dokuların onarılmasına ve zararlı etkenlerin ortadan kaldırılmasına hizmet eden bir bağışıklık savunma tepkisi olduğunu ifade eden Op. Dr. Alur, “Bu yanıt kronikleştiğinde bağışıklık sistemi hücrelerinin artmasına ve dokularda faydadan çok zarara neden olur. Eğer bağışıklık sistemi normal çalışırsa doku onarımı veya zararlı etkenlerin ortadan kaldırılmasından sonra bu iltihaplanma süreci misyonunu tamamlayıp kendini sonlandırır. Bu durumda enflamasyon faydalı rolünü oynamış olur. Ancak herhangi bir nedenle bu iltihaplanma sonlanmayıp düşük yoğunluklu olarak devam ederse yani kronikleşirse bu durumda bazı zararlı sonuçlara yol açacaktır. İşte iltihaplanmanın sonlanmayıp düşük yoğunluklu olarak devam etmesine kronik düşük dereceli iltihaplanma denir. Kronik düşük dereceli iltihaplanma durumu, insan vücudundaki denge durumunu bozar, metabolik işlevlerde bozulmaya yol açarak kanser, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar gibi çok çeşitli bulaşıcı olmayan hastalıkların gelişimini tetikleyebilir. Mevcut kanıtlar, bulaşıcı olmayan hastalıkların gelişimi için değiştirilebilir davranışsal risk faktörleri arasında artık diyetin de olduğunu vurgulamaktadır” dedi.

FASTFOOD TÜKETİMİ RİSKLİ

Son yıllarda, dünya çapında ultra işlenmiş gıdaların tüketiminin arttığını ifade eden Op. Dr. Alur; “Aşırı lezzetli, uygun fiyatlı ve yemeye hazır olmasıyla (fastfood) karakterize edilen ultra işlenmiş gıdalar, besinsel bileşimleri nedeniyle diyet kalitesinin kötüleşmesine yol açmıştır ve diyetle ilişkili hastalıklar için bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Son bilimsel araştırmalar, ultra işlenmiş gıda tüketiminin düşük dereceli iltihaplanmayı teşvik edip edemeyeceğini ve dolayısıyla bulaşıcı olmayan hastalıkların gelişimini destekleyip desteklemeyeceğini araştırmaya odaklanmıştır. Ortaya çıkan kanıtlar, ultra işlenmiş gıda tüketiminin olumsuz etkilerini yalnızca ultra işlenmiş gıdalar açısından zengin bir diyetin sağladığı besinlere değil, aynı zamanda besleyici olmayan bileşenlere ve bunların bağırsak mikrobiyotası üzerindeki etkisine de bağlamaktadır. İltihabi yanıt, zararlı etkenleri ortadan kaldırarak ve hasarlı dokuların onarımını teşvik ederek konakçıyı virüsler, bakteriler, toksinler, enfeksiyonlar ve kanser hücreleri gibi zararlı uyaranlardan koruyan, doğuştan gelen bağışıklık sisteminin bir savunma mekanizmasıdır. Kronik düşük dereceli iltihaplanma, damarlarda yağlanma ve pıhtı oluşumuna dahil olması nedeniyle kardiyovasküler hastalıkların gelişiminde de önemli bir rol oynar ve anormal sayıda hücre artışını teşvik ederek, kontrollü hücre ölümü azaltarak ve anjiyogenez ve metastazı artırarak farklı kanser türlerinin ilerlemesini destekleyebilir” diye konuştu.

“AKDENİZ DİYETİ İLE BESLENİN”

Op. Dr. Alur, şunları aktardı: “Enflamasyon süreçlerini etkileyen potansiyel besin bileşikleri arasında makro ve mikro besinler, polifenoller gibi biyoaktif moleküller ve özelleşmiş gıda bileşenleri yer alır. Genel olarak, yüksek sebze, meyve ve tam tahıl tüketimi, orta düzeyde baklagil ve balık tüketimi ve düşük kırmızı et tüketimi içeren bitki bazlı beslenme kalıpları, daha büyük bir iltihap önleyici potansiyel ile ilişkilendirilmiştir. Bunlar, genellikle minimum düzeyde işlenmiş veya işlenmemiş gıdalara dayanan, ‘Akdeniz diyeti’ (ağırlıklı olarak sebzenin ve yağ olarak zeytinyağının kullanıldığı diyet tipi şeklinde açıklanabilir. Temel ögeleri arasında kepekli tahıllar, sebze meyve, deniz mahsulleri, fındık ceviz gibi kuruyemişler, baklagiller ve zeytinyağı bulunur) veya ‘İskandinav diyeti’ (genel olarak orman meyveleri, elma, armut gibi meyvelerin; kök sebzeler, turpgiller, patatesler, lahana gibi sebzelerin, tahıl olarak tam tahılların ve çavdar ekmeğinin, yüksek miktarda balığın; az yağlı süt ürünlerinin ve yağ kaynağı olarak kanola yağının tüketimine odaklanır) gibi çeşitli geleneksel sağlıklı diyetleri içerir. İltihaplanmayı teşvik eden diyet faktörleri, Batı diyet modellerinde yüksek seviyelerde bulunan oksitlenmiş lipitler, doymuş yağ asitleri ve trans yağ asitleridir. Yüksek kalorili alım ve yüksek miktarda tatlı, rafine tahıl, kırmızı ve işlenmiş et, atıştırmalık ve şekerli içecek tüketimi ile karakterize edilen bu beslenme modeli, artan iltihaplanma potansiyeli ile ilişkilendirilmiştir. Ülkemizin Akdeniz Bölgesi’nde bulunması ve tarım açısından bereketli topraklara sahip olmamız nedeniyle ‘Akdeniz diyeti’ ile beslenmeyi ve iltihaplanmayı tetikleyen işlenmiş gıdalardan uzak durmayı gerektirmektedir. Burada anne ve babalara önemli bir görev düşmektedir. Çocukları ve gençleri iltihaplanmayı tetikleyen işlenmiş gıdalardan uzak durmaları gerektiği ve dolayısıyla kronik düşük dereceli iltihaplanmadan kendimizi korumamız gerektiğini anlatmalıyız. kronik düşük dereceli iltihaplanmadan kendimizi koruyabilirsek kanser, diyabet, kalp ve damar hastalıkları, kalp krizi, felç, bacak damar tıkanıklığı ve daha birçok hastalıktan da korunmuş olacağımızı bilmek gerekir.”