BU ŞİKAYETİNİZ UZUN SÜRÜYORSA

Denizli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğine bağlı Denizli Devlet Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Mehmet Alpua, Helikobakter pylori mikrobu hakkında bilgi vererek sadece gastrit ve ülserlere değil, mide kanserlerine de neden olduğunu belirterek uzun süren mide şikayetleri olanların bu konuda dikkatli olmalarını istedi.

  Helicobacter pylori bakterisinin, dünyadaki en yaygın enfeksiyon olduğunu ve  zamanında tanı konulup tedavi edilmezse ileride mide kanserine neden olduğunu vurgulayan Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Mehmet Alpua, “Helicobacter pylori, midenin iç cidarında yapışarak orada çoğalan bir bakteridir. Midenin cildindeki koruyucu tabakanın altına saklanarak, mide asidinden korunarak burada çoğalma imkânı bulur, yeterince çoğaldı zamanda bu koruyucu takan bozulmasına ve sonuçta gastrit ve ülserlere neden olur ve hastalık kronikleşir. Uzun yıllar içinde atrofi (mide cildinin incelmesi) ve intestinal metaplazi gibi prekanseröz( kanser öncüsü bulgular) patolojilere neden olur. Daha uzun zaman geçtikten sonrada hala tanı konup tedavi edilmez ise mide kanserine neden olabilir. Hastalık, ekmek gibi elle dokunulan gıdalar dahil herhangi bir sebeple bu bakterinin yutulması ile başlar. Bu dönem herhangi bir belirti olmadan da geçirileceği gibi, midede yanma, ağrı, mide bulantısı, geğirme, gaz ve şişkinlikle de kendini gösterebilir. Ancak hastanın şikayeti olsa da olmasa da H.pylori ile enfekte kişilerin hemen hepsinde histolojik olarak bakıldığında gastiritin geliştiği görülür. Tabii bu ancak mideden endoskopi ile alınan biyopsi örneklerinde saptanabilir. H.pylori’nin mide kanserleri ile çok yakından bir bağlantısı olduğu uzun süredir bilinmektedir” diye konuştu.

 

Helikobakter pylori mikrobunun bulaşıcı olduğunu ifade eden Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Mehmet Alpua, kirli yiyecekler yolu ile ya da dışkı maddesi ile kirlenmiş su yolu ile yayıldığını söyledi. Alpua, H. pylori bakterilerin tükürük, kusma veya dışkı maddesi ile doğrudan temas yoluyla kişiden kişiye geçebildiğini belirterek şöyle konuştu: “H. Pylori, mide ve onikiparmak bağırsağında değişikliklere neden olur. Bakteri midedeki koruyucu dokuları enfekte eder. Buda bazı enzimlerin, toksinlerin ve bağışıklık sisteminin aktivasyonun serbest kalmasına yol açar. Bu faktörler doğrudan ya da dolaylı olarak mide veya onikiparmak bağırsağı hücrelerine zarar verirler. Buda mide (gastrit) veya onikiparmak bağırsağı (duodenit) duvarlarında kronik iltihaba neden olur. H.pylori bulaştıktan sonra hastaların hemen %90’nında her hangi bir şikayet görülmez. H.pylori bulaşan hastaların ancak %10’unda, hazımsızlık (dispepsi), ülser veya reflü (mide asidinin geriye çıkarak yemek borusuna kaçması) gibi mideye ilişkin hastalıklar görülebilmektedir. Mideye ilişkin bu şikayetler için bir Gastroenterolog’a başvurulup gerekli muayeneler yapıldıktan sonra muhtemelen midenin içi endoskopi ile incelenir, endoskopi ile hazır midenin içerisine girmişken midede izlediği yara, ülser ya da iltahabın geliştiği bölgelerden çok küçük doku örnekleri alınır (biyopsi). Bu doku örneklerinin patolog tarafından incelenmesi ve dokuların CLO adı verilen hızlı testlerle incelenmesi sonucunda H.pylori %85 ila %90 bir doğrulukla tespit edilir. Bazen de hastanın durumu endoskopi için uygun olmayabilir ya da şikayetleri henüz endoskopiyi gerektirmeyebilir. Böyle bir durumda da dışkıda H.pylori testi ile %90-95 bir doğrulukla bu hastalık teşhis edilebilir. Bazen de basit bir kan testi ile vücudun bu bakteri ile daha önce karşılaşıp karşılaşmadığı anlaşılır” dedi.

 

  1. pylori tespit edilen hastaların büyük bir çoğunluğunda enfeksiyonun yok edilmesi ile şikayetlerin önemli ölçüde ortadan kalktığını dile getiren Alpua, mide mikrobunun tedavi edilmesi ile uzun vadede mide kanserinden de korunmuş olunacağının altını çizdi. Alpua: “Bu yüzden hafif de olsa uzun süren mide şikayetleri olan kişilerin muhakkak bir Gastroenteroloji uzmanı tarafından değerlendirilmesi takip edilmesi gerekir. Çünkü unutulmamalıdır ki; mide kanserleri en ölümcül kanser türlerindendir ve tanı konduğunda çoğunlukla tedavi edilemeyecek ileri evrede olmaktadırlar” şeklinde konuştu.